Beyin tümörü ile savaşanlara umut olması amacıyla beyin tümörünü yenmiş insanların hikayelerini ve kullandıkları tedavi yöntemlerini de fırsat buldukça yayınlayacağız. Bu hikayeler sıradan insanlara ait.
Bunlardan ilki 1995 yılında Glioblastoma Multiforme teşhisi konan ve hala hayatta olan psikoloji profesörü Ben Williams’ın hikayesi:
50 yaşında, 30 Mart 1995′te bir hastanenin acil servisinde çekilen bir MRI ile bana Glioblastoma Multiforme (GBM) teşhisi konuldu. Bir sonraki gün derhal ameliyat oldum. Tümör beynimin sağ parietal korteksinde ve söylendiğine göre “büyükçe bir portakal boyunda” idi (yaklaşık 180cc hacminde). Beni ameliyat eden doktorun daha sonra söylediğine göre şayet o gün ameliyat olmasaydım 2 hafta içinde ölmüş olacaktım. Ameliyattan 3 gün sonra çekilen MRI, tümörün önemli bir kısmının yok edildiğini gösteriyordu ancak çevreleyen bölgelerde büyük miktarda da ilerleme görülüyordu. Bu da tümörün büyük bir bir kısmının geride kaldığını gösteriyordu. Ameliyatı müteakip 55-60 gray dozunda tümör bölgesinin 2cm dışını içine alacak şekilde standard radyoterapiye başladım. 33 gün süren radyoterapiden sonra çekilen MRI ameliyattan hemen sonra çekildiğim MRI ile aynı miktarda bir tümör yayılımı gösteriyordu. Bir başka deyişle radyoterapinin işe yaradığı bariz değildi, fakat muhtemelen tümörün en azından bir süre büyümesine engel olmuştu.
Teşhisi takip eden 2 ay boyunca internette ve tıp fakültesinin kütüphanesinde saatler harcayıp tedavi yöntemleri hakkında kendimi olabildiğince eğittim. Başlangıçta boron nötron yakalama terapisini düşündüm ve radyasyon yüklü monoklonal antikor tedavileri alışılagelmiş tedavi yöntemlerinden çok daha fazla umut vaadediyordu. (Bu arada 1995 yılında şu an bizlere gayet doğal gelen Temodal gibi bir ilaç yoktu. Temodal 2000 yılından sonra yaygın olarak kullanılmaya başlandı). Ancak çeşitli problemlerden dolayı bu tedavi yöntemlerinden vazgeçtim. Bu yüzden kemoterapide karar kıldım fakat bunu çeşitli ek ajanlarla takviye edecektim çünkü bunlar kemoterapinin etkisini artırır gibi görünüyordu. Haziran 1995’te BCNU kemoterapisinin ilk kürünü aldım. BCNU tedavisinden 2 hafta kadar önce, günde 220mg Tamoxifen almaya başladım ve bunu almaya 1998’in Mart ayına kadar devam ettim. Ayrıca BCNU tedavisinden önce ve sonra günde 600mg Verapamil aldım. Bu kalsiyum kanalını bloke ediyor ve labaratuar testlerine göre kemoterapinin etkinliğini fazlaca artırıyordu. Tamoxifen almamın da sebebi de aynı sebeptendi. BCNU tedavisinde ilacın verildiği yerde biraz bir süre sonra bu damarların iflasına yol açan yaralanmanın dışında dışında hiçbir yanetki görmedim. Aldığım Zofran kusma ve bulantıyı tamamen engelledi. BCNU tedavisinden bir ay sonra çektirdiğim MRI yayılan tümörü gözle görülür şekilde küçüldüğünü gösteriyordu, ancak bir kısım hala duruyordu. Haziran 1995de aldığım ilaçlara günde 160mg Accutan ekledim ve buna bir hafta kullanıp bir hafta ara vererek Aralık 1995e kadar devam ettim.
1995 Ağustos ayındaki ikinci kemoterapi seansında PCV tedavisine başladım. Yine aynı şekilde CCNU dan (PCV kokteylinde kullanılan maddelerden biri) önceki ve sonraki hafta Verapamil aldım ve bütün bu süre içinde yine Tamoxifen ve Accutane aldım. Bu sırada aldıklarım arasına günde 15mg Melatonin ekledim ve buna da sonraki 5 yıl boyunca aksatmadan devam ettim. İkinci kemoterapiden sonra çekilen MRI gelişmekte olan tümörün büyük ölçüde yokolduğunu gösterdi. Bu yüzden bende üçüncü kemoterapi seansında da PCV kullanmaya karar verdim.
Üçüncü kür kemoterapi sonucu da daha da büyük bir tümör bölgesinin yokolduğunu gösteriyordu, hatta gelişmekte olan bazı yerlerde tümör tamamen kaybolmuştu.
Dördüncü kür kemoterapi de tekrar BCNU’ya geri döndüm, çünkü PCV kokteylindeki Prokarbazin bana sürekli mide ağrıları verirken Vincristine ise ayakparmaklarımda uyuşmalara yol açıyordu. Bunun yanısıra PCV’nin akyuvar sayısı üzerinde BCNU’dan daha kuvvetli bir etkisi olduğuna inanıyordum. Fakat bunun aslında hiçte öyle olmadığını gördüm, çünkü BCNU tedavisine başladıktan 2-3 hafta sonra akyuvar sayısı aşırı derecede düştü. Şansıma bu yüzden herhangi bir rahatsızlığa yakalanmadım, ancak bunun sonucu olarak bir sonraki BCNU kürünü akyuvar sayısı tekrar yükselene kadar bir kaç hafta erteledim. Dördüncü kürden sonraki MRIda hiçbir tümör izine rastlanmadı.
Beşinci kür kemoteraoimde tekrar BCNU idi ve bunu takiben yine tamamen temiz bir MRI gördük.
Altıncı ve son kür kemoterapide PCV’ye geri döndüm ancak bu sefer daha düşük dozda Vincristine ile. Çünkü BCNU bende akciğer yetmezliğine yol açmaya başlamıştı, bu da devam ettiğim takdirde ciddi sorunlara yol açabilirdi.
Kemoterapiden sonraki tüm MRI sonuçları tümörden hiç bir eser göstermiyordu. Tedavimin birinci yılı boyunca beslenme düzenime herhangi bir sağlık ürünleri satan dükkanda bulunabilecek vitamin destekleri aldım. Bunlardan bazıları Genistein (soya fasülyesinden elde ediliyor), PSK (Japon’ya da yetişen bir mantarın özü), Keten tohumu yağı (Omega-3 zengini bir yağdır DHA ve EPA içerir), Hodan (gamma-linoik asit için), selenyum ve yeşil çay ekstresidir. Bunun dışında yediklerime de biraz daha fazla özen gösterdim. Brokoli, brüksel lahanası, sarmısak, ahududu, yaban mersini ve soğanı fazlaca tükettim ve soya ürünleri kullandım. Son olarakda devedikeninden elde edilen sillymarin adlı maddeyi kullandım. Bunları kullanma fikri genelde sağlıklı yiyecek grupları, Medline (tıp literatürü) üzerinde kendi yaptığım araştırmalardan geldi. Bazende braintmr grubundaki arkadaşların tavsiyesi ile başladım, örneğin Accutan kullanma önerisi bu gruptaki arkadaşlardan geldi.
Bütün bu olaylar boyunca AIDS tedavisinde kullanılan yaklaşıma benzer bir tedavi filozofisi uyguladım. Hem AIDS hem tümör çok hızlı değişen biyolojik öğeleri içeriyor, bu yüzden şayet tedavi anında etkili olan cinsten değilse, uyguladığınız tedaviye dayanıklı yeni türler ortaya çıkacaktır. Fakat sıra ile uygulamak yerine aynı anda birden fazla tedaviyi uygulamak herhangi bir mutasyona çok fazla fırsat bırakmaz.
GBM’e yakalanmış hiçkimse şanslı değildir ancak ben bu durumda çok daha az kötü şansa sahiptim. Karşılaştırırsam ben oldukça şanslı bile sayılabilirim. Oldukça fazla sayılabilecek bir beyin hasarına rağmen hiçbir zaman ciddi şekilde sakat kalmadım ve hayatıma oldukça normal bir şekilde devam ettim.Benim umudum yaşadıklarım ve hikayemin bu hastalıkla savaşan diğer insanlara esin kaynağı olması. Bu yüzden de yaşadıklarımı bir kitap haline getirdim. Kitabın ismi “Surviving Terminal Cancer: Clinical Trials, Drug Cocktails, and Other Treatments Your Doctor Won’t Tell You About”.
Şu an bana GBM teşhisi konmasının üzerinden 14 yıl geçti ve hayattayım. Tedavimden sonra düzenli olarak kontrolden geçtim ancak MRI sonuçlarım hep temiz çıktı. Şu an normal bir yaşam sürdürüyorum, son 12 yıldır aksatmadan tam gün çalıştığım bir işim var. Sağlığım çok yerinde ve tümörün yeniden nüksetme ihtimali de artık eskisi kadar endişelendirmiyor beni. Çünkü her yönüyle sağlıklı ve normal bir yaşam sürdürüyorum senelerdir.
Ben Williams
14.5.2009
merhaba bundan tam dört sene önce babam prostat kanserine yakalandı.kemik metastazı vardı .daha sonra kanser beynine sıcradı.radyoterapi ve kemoterapi klasik tedavisi yapıldı benim sizlerle paylaşmak istediğim sudur ki lavanta babamda inanılmaz mucizeler yarattı.karacigerine sıçrayan kanser sonucu SGOT SGPT ALP VE GGT DEGERLERİ inanılmaz şekilde değişti.sonumuz ne olcak bilemiyorum ama şimdilik iyiyiz….