Tıp ve Alternatif Tıp: “Ben uyguladım bana yaradı!”

Tıp veya Alternatif Tıp her ikisi de insanın bozulan sağlığını düzeltmeyi amaçlayan tedavi yöntemlerdir. Böyle düşünülünce aslında bir ayırım da doğru olmaz. Bir tedavi yöntemi şayet insanın bozulan sağlığını düzeltiyorsa bunun adının veya kimler tarafından nasıl uygulandığının hiçbir önemi de yoktur hasta için.

Tedavi yöntemleri arasındaki asıl fark tedavi etme iddiasının ne derece doğrulanabildiğidir.

Tedavi etme iddiasını nasıl doğrularız?

Bunun en basit yolu bu ilacı veya tedavi yöntemini aynı hastalığa sahip insanlara verip onların iyileşip iyileşmediğine bakarız. Şayet iyileştiriyorsa işe yarıyordur, iyileştirmiyorsa yaramıyordur. Kolay, öyle değil mi?

Peki ama iyileşmeyi nasıl ölçebiliriz?

Bir kişinin “ben uyguladım bana yaradı” demesi sizce yeterli bir ölçü mü?

Bu aslında bu kişiyi ne derece tanıyoruz, sözüne ne derece güvenebiliriz buna bağlı. İnterneti açın.  Binlerce ilaç ve bunu kullandığı söyleyen bir sürü insanın ifadesi var.  Bu kişiler gerçek mi? İyi niyetli mi? Para için mi bunları söylüyorlar? Peki hepsini geçin bilgileri yeterli mi bu hükme varmak için?

“Anan sağ mı?”

Türkiye’de uzun süre mantarlar konusunda bilimsel araştırma yapmış bir uzmanın yaşadığı şu olaya bakın:

Araştırmalarım sırasında Anadolu da bir köye gittim ve orada şaşkınlık içinde köylülerin zehirli bir mantarı yemek için topladıklarını gördüm.  Köylülere “Ama bu mantar zehirli” dedim. Köylüler bana güldüler:

“Yok beyim, bizim analarımızda bunu yedi, atalarımız da.  Biz de yiyoruz çok şükür hepimiz gayet iyiyiz.” dediler. Birine sordum:
“Peki senin anan sağ mı?”
“Yok beyim öldü.” dedi
Baban sağ mı?”
“O da hakkın rahmetine kavuştu” başını öne eğdi.
“Peki annende ya da babanda böbrek yetmezliği var mıydı?”
“He beyim, ikiside böbrek yetmezliğinden öldü. Sen ne bildin?”

Söylenecek söz yoktu çünkü bu mantardaki zehir doğrudan böbreğe saldıran ve yıllar içinde ağır ağır böbreği çürüten bir madde içeriyordu.

Kimin sözüne güveneceğiz?

Aynı bu köylülerin yedikleri mantarın sağlıklı olduklarını düşündükleri gibi, size bir tedavinin işe yaradığını söyleyen kimse belli bilgilere sahip değilse, onların sözüne ne derece güvenebiliriz?

Güvenemeyiz.

Bu yüzden de biz olaya sözüne güvenebileceğimiz bir otoriteyi olaya dahil ederiz.  Bu güvenilir otorite tedaviyi uygular, sonuçlara bakar ve bize işe yarıyor veya yaramıyor der. Bu aslında bugün uygulanan klinik deney yöntemidir. Konu ile eğitimli bir grup insan ilaçları ve tedavileri kontrollü şartlar altında dener ve işe yarayıp yaramadığını bize söyler.

Peki bize bunu söyleyen otoritelerin tarafsızlığına inanabilir miyiz? Bilgilerinin doğru olduğuna inanabilir miyiz? İşlerini hatasız yaptığına inanabilir miyiz?

Bu kişilerin bilgilerinin doğru olduğuna onları belli diplomalara ve sertifikalara sahip olmaya mecbur ederek bir nebze de olsa inanabiliriz. Örneğin ameliyat edecek bir kişinin tıp fakültesini bitirip oradan diploma alıp almadığına bakarız. Şayet cerrah diploması yoksa ameliyat için ona kendimizi teslim etmeyiz. Ancak burada da, o sahip oldukları diplomaların ne için verildiği ve de veren kuruluşların güvenilirliği söz konusu. Paranoya değil gülmeyin;

Örnekleri var, şu an araştırırsanız ortalıkta Prof. Dr. ünvanı ile dolaşan ve insanlara bitkisel tedaviler öneren bir kişinin aslında tıp doktoru değil ekonomi doktoru olduğunu öğrenebilirsiniz.

Dahası hadi diyelim bu Dr. ünvanlı kişi konunun uzmanı olduğunu göstermek için “Falanca kurumdan alternatif tedaviler diplomam var” dedi bunu çerçeveleyip duvarına astı veya internet sitesine koydu. Araştırın bir bu bahsedilen üniversite nerede? Bu kurum şayet varsa böyle bir diploma veriyor mu, veriyorsa kime veriyor, ne için veriyor? Yani verdiği o diploma ve sertifika bu kişinin insanlara tedavi uygulayabilme bilgisini ve yetkisini veriyor mu?

Gerçekten de araştırırsanız Türkiye’de TVlerden eksik olmayan böyle Prof lakaplı birilerinin “Avrupanın sayılı üniversiteleri” dediği kurumun aslında eski doğu bloku ülkelerde bulunan ve herhangi bir akademik bağı olmayan ne idüğü belirsiz bir yer olduğunu öğrenebilirsiniz. Elbetteki bu diploma Türkiye’de ki hiç bir resmi kurum tarafından insanlara tedavi amaçlı müdahale için yetmez. Genelde bu tip kişiler kurdukları özel klinikler sağlık kuruluşu değildir, şayet böyle bir yere gitmişseniz duvardaki vergi tabelasındaki ünvanı okuyun. “Gıda Sanayi Ticaret İthalat İhracat Turizm İnşaat” gibi bir faaliyet alanında kayıt edilmiştir. (Kayıt edilmişse, yoksa kaçaktır tabii).

İyi Niyet ve Tarafsızlık

Yukarıdaki tüm şüpheleri geçtik bilgi ve eğitimden emin olduk. Bir insanın bilgisi eğitimi bir yana bir de bu kişinin iyi niyeti ve tarafsızlığı bir yana. Bir insanın Profesör olması hatta Nobel ödülü alması onu iyi niyetli veya tarafsız yapmaz. Bunun günümüzdeki en tanınmış örneği multimilyon dolarlık bir pazarlama şirketi olan Herbalife’a sözde bilimsel danışmanlık yapan kimya dalında Nobel ödülü almış olan Prof. Louis Ignarro’dur.

Ignarro adını ve otoritesini kullanarak bilimsel dergilere, ürün satışından alacağı komisyon karşılığı Herbalife ürünlerini övecek şekilde sözde bilimsel makaleler göndermiştir. Ancak daha sonra Herbalife ile yaptığı milyon dolarlık anlaşma ortaya çıkmış ve yazıları kaldırılmıştır. Bu her ne kadar sanatçılar için alışılmış birşey ise de (bkz Seda Sayan ın Elma&Krom veya Kahverengi Pirinci) bunu Nobel ödüllü insanlardan ve hatta hipokrat yeminli insanlardan beklemeyiz. Doktorlar için hipokrat yemini insan sağlığını herşeyden önde tutacaklarına dair bir namus sözüdür. Elbette arada namussuzların çıkması kaçınılımaz, bunlar bu yola gönül vermiş insanlar tarafından aralarından atılır.Tıp böyle iken bilim dünyası da bu tip olayları ayıklayacak mekanizmaları geliştirmiştir.

İddia üçüncü şahıslarca kanıtlanabilmeli

Herhangi bir iddia deneysel olarak kontrollü şartlar altında başka bilim adamları tarafından tekrarlanabilmelidir. Yoksa iddianın bir hükmü yoktur ve sonuç bilimsel kabul edilmez.

Bugün bunun en güzel örneğini “herbalistçilerde” görüyoruz. Bu sözümona uzmanlar her derde deva mucize ilaçlar satarlar fakat ne hikmetse herhangi bir klinik deneye yanaşmazlar. Oysa düşünün ki bir ilaç kansere veya AIDS’e çare neden bunu herkese göstermiyorlar? Öyle olsa tüm insanlık faydalanmaz mı herkese ispat olmaz mı, daha çok ilaç satmazlar mı? İnternet üzerinden veya TV reklamı ile satmaya çalışacaklarına eczanede satsalar doktorların uzmanların tavsiyesi ile hastaların eczacıların ağız reklamı ile satsalar ve bize de bu yazıları yazdırmasalar. Maalesef  yapamazlar,  foyaları meydana çıkar,  rant kapıları ellerinden gider..

Bu kişiler ilaçlara uygulanan sıkı denetimden kurtulabilmek için ürünlerini ilaç değil gıda desteği olarak pazarlar.   Üstüne de utanmadan Alman Sağlık Bakanlığından onaylı derler. Sağlık bakanı elma veya pirinç satmak için gıda tüzüğüne uygun olduğu sürece köşedeki manava da bakkala da onay verir. Çünkü elma ve pirinç bir gıdadır dozunda tüketildiğinde sağlığa bir zararı yoktur.

Bu yazıdan anlamanız gereken bir şey varsa Alternatif Tıp olduğu iddia edilen şeyin aslında “denenmemiş tıp” olduğudur. Bu tedavi yöntemlerini ilaçları satanlar bir sürü yaygara koparmalarına rağmen hiç bir şekilde iddialarını meşru yollardan denemeye yanaşmazlar. Buna sebep olarak da türlü komplo teorilerini öne sürerler.

Halep nerede?

Oysa atalarımız ne güzel demiş “Halep orda ise arşın burada“! İki grup gönüllü hasta al birine tedaviyi uygula diğerine uygulama! Bu hastaların gelişimini düzenli olarak kaydet ve sonucu bildir;  Kullananlar da hakikaten bir iyileşme oldu mu olmadı mı?

Bu kadar basit bir şeyi yaptığınızda siz sadece köyünüzde değil tüm dünyada tanınırsınız ve kabul görürsünüz. Tedavileriniz hastanelerde uygulanır, ilaçlarınız eczanelerde satılır, paraya ve şöhrete kavuşursunuz! Dahası tüm insanların hayır duasını alırsınız sizin için bu önemliyse. Penisilin, Aspirin gibi ilaçlar da sıradan insanlar tarafından bulunmadı mı? Temodal gibi bir ilaç kar amacı gütmeyen bir kanser vakfı tarafından bulunmadı mı? Hiç birinin önünde arkasında dev ilaç firmaları, çıkar grupları, casusluk örgütleri hatta derin devlet yoktu.

Unutmayın hastalığınız sadece sizde yok, ABD başkanlarında da var (Ronald Reagan) Hollywood sanatçılarında da (Kyle Minogue, Patrick Swayze) bilim adamları ve doktorların kendilerinde de. Bu kişilerin kendileri de arayış içindeler bir ilaç bir umut için aynı sizin gibi…Bu yüzden fonlara miyonlarca dolar para dökülüyor. Bu dert zengini fakiri ünlüsü ünsüzü o kadar çok insanı etkiliyor ki buna tedavi buldum diyen kişinin saklanması kıyıda köşede kalması düşünülemez. Fakat kanser gibi AIDS gibi ölümcül hastalıklara mucize ilaç satmanın en cazip tarafı, ilacınız işe yaramadığında sizin kapınızı çalacak sikayet edecek müşterilerinizin olmaması…

Hazırlayan: Nihat Karaoğlu.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *